Geçmiş

have [uk]

"have [uk]" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 3 sonuç

	Kategori	İngilizce	Türkçe
Slang
1	Argo	have [uk] f.	kavgada yenmek
2	Argo	have [uk] f.	mağlup etmek
3	Argo	have [uk] f.	karşılaşmayı kazanmak

"have [uk]" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 260 sonuç

	Kategori	İngilizce	Türkçe
General
1	Genel	have up [uk] f.	dava etmek
2	Genel	have up [uk] f.	tutuklamak
Phrasals
3	Öbek Fiiller	have words (with somebody) (about something) [uk] f.	(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek
4	Öbek Fiiller	have words (with somebody) (about something) [uk] f.	(birine bir şey hakkında) laf etmek
5	Öbek Fiiller	have words (with somebody) (about something) [uk] f.	(biriyle bir şey hakkında) tartışmak
6	Öbek Fiiller	have words (with somebody) (about something) [uk] f.	(biriyle bir şey hakkında) laf dalaşı yapmak
Colloquial
7	Konuşma Dili	have it large [uk] f.	dağıtmak
8	Konuşma Dili	have it large [uk] f.	kendini eğlenceye vermek
9	Konuşma Dili	have it large [uk] f.	eğlencenin dibine vurmak
10	Konuşma Dili	have done with somebody/something [uk] f.	biriyle/bir şeyle olan ilişkisini bitirmek
11	Konuşma Dili	have done with somebody/something [uk] f.	biriyle/bir şeyle ilişkisini kesmek
12	Konuşma Dili	have done with somebody/something [uk] f.	biriyle/bir şeyle işi bitmek
13	Konuşma Dili	have done with somebody/something [uk] f.	biriyle/bir şeyle işi kalmamak
14	Konuşma Dili	have done with somebody/something [uk] f.	biriyle/bir şeyle uğraşmayı kesmek
15	Konuşma Dili	have done with somebody/something [uk] f.	birini/bir şeyi bırakmak
16	Konuşma Dili	have a go [uk] f.	(fiziksel olarak) saldırmak
17	Konuşma Dili	have a go [uk] f.	(gereksiz yere veya aşırı derecede) azarlamak
18	Konuşma Dili	have a go [uk] f.	eleştirmek
19	Konuşma Dili	have a go [uk] f.	paylamak
20	Konuşma Dili	have-a-go [uk] f.	(fiziksel olarak) saldırmak
21	Konuşma Dili	have-a-go [uk] f.	(gereksiz veya aşırı) azarlamak
22	Konuşma Dili	have-a-go [uk] f.	eleştirmek
23	Konuşma Dili	have-a-go [uk] f.	paylamak
Idioms
24	Deyim	have a pink fit [uk] f.	çok sinirlenmek
25	Deyim	have a pink fit [uk] f.	küplere binmek
26	Deyim	have a pink fit [uk] f.	tepesi atmak
27	Deyim	have a pink fit [uk] f.	tepesinin tası atmak
28	Deyim	have a pink fit [uk] f.	sinirden deliye dönmek
29	Deyim	have a pink fit [uk] f.	köpürmek
30	Deyim	have a pink fit [uk] f.	kudurmak
31	Deyim	have a pink fit [uk] f.	fıttırmak
32	Deyim	have a pink fit [uk] f.	sigortası atmak
33	Deyim	have a pink fit [uk] f.	şalterleri atmak
34	Deyim	not have an earthly chance [uk] f.	dünyada şansı olmamak
35	Deyim	not have an earthly chance [uk] f.	kazanması/yapması imkansız olmak
36	Deyim	not have an earthly chance [uk] f.	kazanma/yapma şansı olmamak
37	Deyim	not have an earthly chance [uk] f.	kazanması/yapması mümkün olmamak
38	Deyim	have a lot of bottle [uk] f.	cesaretli olmak
39	Deyim	have a lot of bottle [uk] f.	özgüveni yüksek olmak
40	Deyim	have a lot of bottle [uk] f.	çok girişken olmak
41	Deyim	have a lot of bottle [uk] f.	büyük cesaret göstermek
42	Deyim	have a lot of bottle [uk] f.	yüksek özgüven sergilemek
43	Deyim	have a pink fit [uk] f.	aşırı sinirlenmek
44	Deyim	have a pink fit [uk] f.	sigortası atmak
45	Deyim	have a pink fit [uk] f.	şalteri atmak
46	Deyim	have a pink fit [uk] f.	tepesinin tası atmak
47	Deyim	have a pink fit [uk] f.	sinirden deliye dönmek
48	Deyim	have a pink fit [uk] f.	fıttırmak
49	Deyim	have a pink fit [uk] f.	kudurmak
50	Deyim	have a pink fit [uk] f.	köpürmek
51	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	aşırı sinirlenmek
52	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	sigortası atmak
53	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	şalteri atmak
54	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	tepesinin tası atmak
55	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	sinirden deliye dönmek
56	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	fıttırmak
57	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	kudurmak
58	Deyim	have a pink/blue fit [uk] f.	köpürmek
59	Deyim	have someone or something taped [uk] f.	birini/bir şeyi tamamıyla anlamak
60	Deyim	have someone or something taped [uk] f.	birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak
61	Deyim	have someone or something taped [uk] f.	birini/bir şeyi iyice anlamak
62	Deyim	have someone or something taped [uk] f.	birini/bir şeyi aklına yazmak/kaydetmek
63	Deyim	have a pop at (someone or something) [uk] f.	(birine veya bir şeye) vurmak
64	Deyim	have a pop at (someone or something) [uk] f.	(birine veya bir şeye) patlatmak
65	Deyim	have a pop at (someone or something) [uk] f.	(birine veya bir şeye) geçirmek
66	Deyim	have a pop at (someone or something) [uk] f.	(birine veya bir şeye) yumruk atmak/indirmek/sallamak
67	Deyim	have a pop at (someone) [uk] f.	(birini) eleştirmek
68	Deyim	have a pop at (someone) [uk] f.	kararını onaylamamak
69	Deyim	have a pop at (something) [uk] f.	(bir şeyi) denemek
70	Deyim	have a pop at (something) [uk] f.	(bir şeyi yapmaya) girişmek/kalkışmak
71	Deyim	have a pop at (something) [uk] f.	(bir şeyi yapmaya) kolları sıvamak
72	Deyim	have a smack at (something) [uk] f.	(bir şeyi) denemek
73	Deyim	have a smack at (something) [uk] f.	(bir şeyi yapmaya) girişmek/kalkışmak
74	Deyim	have a smack at (something) [uk] f.	(bir şeyi yapmaya) teşebbüs etmek
75	Deyim	have it large [uk] f.	dağıtmak
76	Deyim	have it large [uk] f.	kendini eğlenceye vermek
77	Deyim	have it large [uk] f.	eğlencenin dibine vurmak
78	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	yapım aşamasında olan bir şeyi olmak
79	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	yapımı devam eden bir şeyi olmak
80	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	devam etmekte olan bir şeyi olmak
81	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	sürmekte olan bir şeyi olmak
82	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	üzerinde çalışılmaya devam edilen bir şeyi olmak
83	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	üzerinde uğraşmaya devam edilen bir şeyi olmak
84	Deyim	have something on the go [uk/australia] f.	halen/şu an devam etmekte olan bir şeyi olmak
85	Deyim	have passed your sell-by date [uk] f.	artık işe yaramaz biri olmak
86	Deyim	have passed your sell-by date [uk] f.	miadı dolmuş olmak
87	Deyim	have passed your sell-by date [uk] f.	artık başarılı biri olmamak
88	Deyim	have passed your sell-by date [uk] f.	artık güncel biri olmamak
89	Deyim	have a skeleton in one's cupboard [uk] f.	utanılacak bir sırrı/sırları olmak
90	Deyim	have a skeleton in one's cupboard [uk] f.	utanç verici bir sırrı/sırları olmak
91	Deyim	have a skeleton in one's cupboard [uk] f.	hoş olmayan bir sırrı/sırları olmak
92	Deyim	have a skeleton in one's cupboard [uk] f.	eskiden kalma kötü bir sırrı/sırları olmak
93	Deyim	have a skeleton in the cupboard [uk] f.	utanılacak bir sırrı/sırları olmak
94	Deyim	have a skeleton in the cupboard [uk] f.	utanç verici bir sırrı/sırları olmak
95	Deyim	have a skeleton in the cupboard [uk] f.	hoş olmayan bir sırrı/sırları olmak
96	Deyim	have a skeleton in the cupboard [uk] f.	eskiden kalma kötü bir sırrı/sırları olmak
97	Deyim	have skeletons in one's cupboard [uk] f.	utanılacak bir sırrı/sırları olmak
98	Deyim	have skeletons in one's cupboard [uk] f.	utanç verici bir sırrı/sırları olmak
99	Deyim	have skeletons in one's cupboard [uk] f.	hoş olmayan bir sırrı/sırları olmak
100	Deyim	have skeletons in one's cupboard [uk] f.	eskiden kalma kötü bir sırrı/sırları olmak
101	Deyim	have skeletons in the cupboard [uk] f.	utanılacak bir sırrı/sırları olmak
102	Deyim	have skeletons in the cupboard [uk] f.	utanç verici bir sırrı/sırları olmak
103	Deyim	have skeletons in the cupboard [uk] f.	hoş olmayan bir sırrı/sırları olmak
104	Deyim	have skeletons in the cupboard [uk] f.	eskiden kalma kötü bir sırrı/sırları olmak
105	Deyim	have (one's) knife into (someone) [uk/australia] f.	kancayı (birine) takmak
106	Deyim	have (one's) knife into (someone) [uk/australia] f.	(birinin) başına çorap örmek
107	Deyim	have (one's) knife into (someone) [uk/australia] f.	(birinin) hayatını zorlaştırmak
108	Deyim	have a laugh [uk] f.	şaka yapmak
109	Deyim	have a laugh [uk] f.	şakalaşmak
110	Deyim	have a laugh [uk] f.	maskaralık etmek
111	Deyim	have a laugh [uk] f.	makara yapmak
112	Deyim	have a laugh [uk] f.	neşesini bulmak
113	Deyim	have a laugh [uk] f.	neşeli hareketler yapmak
114	Deyim	have a laugh [uk] f.	gülünç hareketler yapmak
115	Deyim	have a laugh [uk] f.	komiklik yapmak
116	Deyim	have a laugh [uk] f.	dalga geçmek
117	Deyim	have a laugh [uk] f.	eğlenceli vakit geçirmek
118	Deyim	have a laugh [uk] f.	keyifli vakit geçirmek
119	Deyim	have the law on (someone) [uk] f.	(birini) polise ihbar etmek
120	Deyim	have the law on (someone) [uk] f.	(birini) adalete teslim etmek
121	Deyim	have the law on (someone) [uk] f.	(birini) polise şikayet etmek
122	Deyim	have the law on (someone) [uk] f.	(birinin) yaptıklarını polise bildirmek
123	Deyim	have the law on somebody [uk] f.	birini polise ihbar etmek
124	Deyim	have the law on somebody [uk] f.	birini polise gammazlamak
125	Deyim	have the law on somebody [uk] f.	birini adalete teslim etmek
126	Deyim	have the law on somebody [uk] f.	birini polise şikayet etmek
127	Deyim	have the law on somebody [uk] f.	birinin yaptıklarını polise bildirmek
128	Deyim	have no truck with somebody/something [uk] f.	(biriyle/bir şeyle) ilgisi olmamak/olmasını istememek
129	Deyim	have no truck with somebody/something [uk] f.	(biriyle/bir şeyle) ilgisini kesmek/ilgisini kesmek istemek
130	Deyim	have no truck with somebody/something [uk] f.	(biriyle/bir şeyle) ilişkisini kesmek/ilişkisini kesmek istemek
131	Deyim	have no truck with somebody/something [uk] f.	(birinden/bir şeyden) uzak durmak/uzak durmak istemek
132	Deyim	have no truck with somebody/something [uk] f.	(biriyle/bir şeyle) alakası olmamak/olsun istememek
133	Deyim	have no truck with somebody/something [uk] f.	(biriyle/bir şeyle) işi olmamak/olsun istememek
134	Deyim	have a thick head [uk] f.	başı çok ağrımak
135	Deyim	have a thick head [uk] f.	başında bir ağırlık olmak
136	Deyim	have a thick head [uk] f.	kafası sersem gibi olmak
137	Deyim	have a thick head [uk] f.	akşamdan kalma veya hasta olmaktan dolayı başı ağrımak/sersem gibi olmak
138	Deyim	not have a look in [uk] f.	şansı olmamak
139	Deyim	not have a look in [uk] f.	sıra gelmemek
140	Deyim	have an trick up your sleeve [uk] f.	gizli silahı olmak
141	Deyim	have an trick up your sleeve [uk] f.	elinde bir kozu olmak
142	Deyim	have an ace up your sleeve [uk] f.	gizli silahı olmak
143	Deyim	have an ace up your sleeve [uk] f.	elinde bir kozu olmak
144	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	(birinin) şansı açılmak/açık olmak
145	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	(birinin) şansı yaver gitmek
146	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	(biri) için şanslı olaylar üst üste gelmek
147	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	(biri) için tüm güzel olaylar üst üste/arka arkaya gelmek
148	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	(birinin) bahtı açılmak
149	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	(birinin) hayatı bayrama dönmek
150	Deyim	all (one's) christmases have come at once [uk] f.	bayram etmek
151	Deyim	not have an earthly [uk] f.	hiç şansı olmamak
152	Deyim	not have an earthly [uk] f.	imkansız olmak
153	Deyim	not have an earthly [uk] f.	hayatta yapamamak
154	Deyim	not have an earthly [uk] f.	dünyada yapamamak
155	Deyim	not have an earthly [uk] f.	mümkün olmamak
156	Deyim	not have an earthly [uk] f.	imkansız olmak
157	Deyim	not have an earthly [uk] f.	dünyada şansı olmamak
158	Deyim	have got something down to a fine art [uk] f.	bir konuda uzman olmak
159	Deyim	have got something down to a fine art [uk] f.	bir konuda uzmanlık/tecrübe sahibi olmak
160	Deyim	have got something down to a fine art [uk] f.	bir şeyin kompetanı olmak
161	Deyim	have got something down to a fine art [uk] f.	bir şeyi çok iyi yapmak
162	Deyim	have a bash at (doing) something [uk] f.	bir şey (yapmaya) teşebbüs etmek
163	Deyim	have a bash at (doing) something [uk] f.	bir şey (yapmayı) denemek
164	Deyim	have a bash at (doing) something [uk] f.	bir işe el atmak
165	Deyim	have a bash at (doing) something [uk] f.	bir şey (yapmaya) çalışmak
166	Deyim	have a bash at (doing) something [uk] f.	bir şey (yapma) girişiminde bulunmak
167	Deyim	have an eyeful (of something) [uk] f.	(bir şeye) dikkatlice bakmak
168	Deyim	have an eyeful (of something) [uk] f.	(bir şeye) iyice bakmak
169	Deyim	have an eyeful (of something) [uk] f.	(bir şeyi) kaçırmamak
170	Deyim	have somebody’s guts for garters [uk] f.	birinin canına okumak
171	Deyim	have somebody’s guts for garters [uk] f.	dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek
172	Deyim	have an eyeful (of something) [uk] f.	(bir şeyle) göz banyosu yapmak
173	Deyim	have an eyeful (of something) [uk] f.	(bir şeye) dikkatlice bakmak
174	Deyim	have an eyeful (of something) [uk] f.	ilginç/sıra dışı (bir şeye) iyice bakmak
175	Deyim	get/have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şeyden) çok korkmak
176	Deyim	get/have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şey) korkusu olmak
177	Deyim	get/have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şeyden) ürkmek
178	Deyim	get/have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şeyden) ödü patlamak
179	Deyim	get/have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şeyle ilgili) korkuya kapılmak
180	Deyim	have somebody's guts for garters [uk] f.	birinin canına okumak
181	Deyim	have somebody's guts for garters [uk] f.	birine dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek
182	Deyim	have a butcher's [uk] f.	bir göz atmak
183	Deyim	have a downer on someone/something [uk] f.	birini/bir şeyi onaylamamak
184	Deyim	have a downer on someone/something [uk] f.	birine/bir şeye karşı olmak
185	Deyim	have a downer on someone/something [uk] f.	birine/bir şeye karşı çekimser olmak
186	Deyim	have a downer on someone/something [uk] f.	birinden/bir şeyden hoşlanmamak
187	Deyim	have a lot of time for somebody/something [uk] f.	birini/bir şeyi çok sevmek
188	Deyim	have a lot of time for somebody/something [uk] f.	birine/bir şeye çok saygı duymak
189	Deyim	have a lot of time for somebody/something [uk] f.	birine/bir şeye hayran olmak
190	Deyim	have a lot of time for somebody/something [uk] f.	birine/bir şeye gıpta etmek
191	Deyim	have a shufti (at somebody/something) [uk] f.	(birine/bir şeye) şöyle bir göz atmak/bakmak
192	Deyim	have got something taped [uk] f.	bir şeyi tamamıyla anlamak
193	Deyim	have got something taped [uk] f.	bir şeyi bütün yönleriyle anlamak
194	Deyim	have got something taped [uk] f.	bir şeyi iyice anlamak
195	Deyim	have got something taped [uk] f.	bir şeyi aklına yazmak/kaydetmek
196	Deyim	have had your chips [uk] f.	miadını tüketmek (artık istenmemek)
197	Deyim	have had your chips [uk] f.	ömrünü tüketmek
198	Deyim	have had your chips [uk] f.	ıskartaya çıkmak
199	Deyim	have had your chips [uk] f.	demode olmak
200	Deyim	have had your chips [uk] f.	modası geçmek
201	Deyim	have had your chips [uk] f.	popülerliğini yitirmek
202	Deyim	have had your chips [uk] f.	parlak/debdebeli/şaşaalı günleri eskide/geride kalmak
203	Deyim	have had your chips [uk] f.	miadını doldurmak
204	Deyim	have it away (on your toes) [uk] f.	sıvışmak
205	Deyim	have it away (on your toes) [uk] f.	topuklamak
206	Deyim	have it on your toes [uk] f.	sıvışmak
207	Deyim	have it on your toes [uk] f.	topuklamak
208	Deyim	have it on your toes [uk] f.	kaçmak
209	Deyim	have somebody/something taped [uk] f.	birini/bir şeyi tamamıyla anlamak
210	Deyim	have somebody/something taped [uk] f.	birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak
211	Deyim	have somebody/something taped [uk] f.	birini/bir şeyi iyice anlamak
212	Deyim	have somebody/something taped [uk] f.	birini/bir şeyi iyice aklına kaydetmek
213	Deyim	have somebody/something taped [uk] f.	birinin/bir şeyin açık noktasını/kamburunu bilmek
214	Deyim	have someone bang to rights [uk] f.	birini yeterli delille/kanıtla yakalamak
215	Deyim	have someone bang to rights [uk] f.	birini suçüstü yakalamak
216	Deyim	have someone bang to rights [uk] f.	birini kesin delille/kanıtla yakalamak
217	Deyim	have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şeyden) çok korkmak
218	Deyim	have the wind up (about something) [uk] f.	(bir şeyden) ürkmek
219	Deyim	have your fingers in the till [uk] f.	çalıştığı şirketten para çalmak
220	Deyim	have your fingers in the till [uk] f.	para araklamak
221	Deyim	have your fingers in the till [uk] f.	para tırtıklamak
222	Deyim	have your fingers in the till [uk] f.	işvereninden para çalmak
223	Deyim	have/exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.	(biriyle bir şey hakkında) tartışmak/atışmak
224	Deyim	have/exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.	(biriyle bir şey hakkında) laf dalaşı yapmak
225	Deyim	have/exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.	(biriyle bir şey hakkında) ağız dalaşı yapmak
226	Deyim	have/exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.	(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek
227	Deyim	have/take a butcher's [uk] f.	bir göz atmak
228	Deyim	have/take a butcher's [uk] f.	bir bakmak
229	Deyim	have/take a shufti (at somebody/something) [uk] f.	(birine/bir şeye) şöyle bir göz atmak
230	Deyim	have your ear to the ground [uk] f.	yenilikleri takip et/etmek
231	Deyim	have your ear to the ground [uk] f.	yeni bilgileri takip et/etmek
232	Deyim	have your ear to the ground [uk] f.	gözünü/kulağını açık tut/tutmak
233	Deyim	have your ear to the ground [uk] f.	radarları/algıları açık tut/tutmak
234	Deyim	have your ear to the ground [uk] f.	uyanık ol/olmak
235	Deyim	have your ear to the ground [uk] f.	her şeyden haberin olsun/her şeyden haberi olmak
236	Deyim	not have a penny to your name [uk] f.	beş kuruşsuz olmak
237	Deyim	not have a penny to your name [uk] f.	beş parasız olmak
238	Deyim	not have a penny to your name [uk] f.	meteliksiz olmak
239	Deyim	not have the face [old-fashioned] [uk] f.	yüzü olmamak
240	Deyim	not have the face [old-fashioned] [uk] f.	cesareti olmamak
241	Deyim	not have the face [old-fashioned] [uk] f.	utanmak
242	Deyim	not have the face [old-fashioned] [uk] f.	çekinmek
243	Deyim	not have the face [old-fashioned] [uk] f.	yüzü tutmamak
Slang
244	Argo	have a package on [uk] f.	sarhoş olmak
245	Argo	have a package on [uk] f.	paket olmak
246	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	kıçında kazık varmış gibi durmak/davranmak
247	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	kıçına kazık girmiş gibi durmak/davranmak
248	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	kazık yutmuş gibi durmak/davranmak
249	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	baston yutmuş gibi durmak/davranmak
250	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	kazık yutmuş/baston yutmuş gibi olmak
251	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	çok sert olmak
252	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	çok katı olmak
253	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	örümcek kafalı olmak
254	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	kalas/kütük gibi olmak
255	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	kereste gibi olmak
256	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	şakadan/espriden anlamamak
257	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	asabi olmak
258	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	aksi olmak
259	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	fevri olmak
260	Argo	have a poker up (one's) arse [uk] f.	espri anlayışı olmamak